Es Seyyid Eş şerif Ahmed Rufai Hz. Hayati
Dedesi Seyyid Yahya, Abbasi halifesi tarafýndan Basra'da bulunan Þiiler ve Sünniler arasýndaki kavgalara son vermek üzere görev verilmiþ o da bu görevi en iyi þekilde yerine getirerek Basra, Vâsýt ve Batâih bölgelerinde huzuru saðlamayý baþarmýþtý. Ýþte Ahmed er Rufâi'nin babasý olan Seyyid Ali bu zatýn oðludur. Ahmed-er Rufâi, Baðdat ile Basra arasýnda Bataih (bataklýk yerler) bölgesinde Ümmüabide köyünde dünyaya teþrif etmiþtir.
Seyyid Ahmed-er Rufâi Hazretleri, yedi yaþýna kadar babasý Seyyid Ali'nin nezdinde kaldý. Yedi yaþýnda iken babasý vefat edince, devrin büyük mutasavvýflarýndan olan dayýsý ve þeyhi Mansur el Batâihi, annesi ve kardeþleri ile birlikte Onu himayesine aldý. Küçük yaþta hafýzlýðýný tamamladýktan sonra Peygamber Efendimiz'in manevî iþareti üzerine dinî ilimlerini tahsil için Þeyh Ali Ebu'l fazl el Vasýtî'ye teslim edildi. Þey Aliyyül Vasýtî hazretleri Peygamber efendimizin manevî emrine imtisalen Ahmed-er Rufâi'nin tahsil ve terbiyesinde büyük bir dikkat ve titizlikle hareket ederek son derece ihtimam ve gayret gösterdi. Ahmed-er Rufâi aklî ve naklî ilimlerde çok üstün bir gayret ve baþarýyla ilim kariyerine sahip oldu.
Hakiki bir fýkýh, hadis, tefsir alimi ve hakiki bir mutasavvýftý. Ayrýca çok mükemmel bir hatipti de... Seyyid Ahmet Rýfai (r.a.); orta boylu, nur yüzlü ve buðday benizli idi. Saçlarý siyah, sakalý seyrek, alný açýk ve geniþ idi. Gözlerine sürme çeker, devamlý tebessüm eder halde bulunurdu. Öyle güzel konuþurdu ki, kalpleri harekete geçirir, sohpetine doyum olmazdý. Hatta bir keresinde cemaate vaaz-ü nasihat ediyordu. Cemaatte bulunan alimlerin Ahmet Rýfai Hazretlerine çok fazla soru sorduðunu gören Ebu Zekeriyya (r.a.) onlara müdahale etti. Bunun üzerine Ahmet Rýfai (r.a.) tebessüm edip, "Ey Ebu Zekeriyya! Bu dünya fanidir. Býrakýnýz ben hayatta iken sorsunlar." buyurdular. "Bu dünya fanidir" buyurduðunda, cemaat fevkalade heycana kapýldý, içlerinden beþ kiþi orada vefat etti. Orada hazýr bulunanlar içinden, ibadetlerini tam olarak yapamayan binlerce kiþi tövbe edip doðru yola geldi.
Ahmed-er Rufâi, Þeyh Aliyyül Vasýtî Kuddise Sirruhu'dan hem icazet aldý, hem de hýrka giydi. Vasýtî Onun için : "Herkes üstadýyla, ben ise talebem Rufâi ile iftihar ederim" demiþtir.
Ahmed-er Rufâi, Þeyh Aliyyül Vasýtî Kuddise Sirruhu'nun vefatýndan sonra dayýsý Mansur el Batâihî'nin terbiye ve irþad halkasýna girdi. 27 yaþýna kadar dayýsýndan tasavvuf dersleri alarak çok kýsa zamanda seyr-i sülûkunü tamamladý. Daha sonra dayýsý tarafýndan Ona "Þeyhü'þ-þüyûh" unvaný ile birlikte halifelik vererek kendisine baðlý bütün tekkelerin þeyhliðini verdi. Dayýsý'nýn vefatý üzerine bu yaþta posta oturdu. Kuddise Sirruhu, bütün tekkelerin þeyhliðine getirilince, Onu çekemeyenler, iftira atanlar eksik olmadý.
Yýllar geçtikçe müritlerin sayýsý artýyor, þaný þöhreti her tarafa yayýlýyordu.Bu durum Irak'taki bazý þeyhlerin Onu kýskanmalarýna sebep oldu. Bir çok iftira, itham ve dedikodu ortaya atýldý. Neticede Abbasi Halifesi el Muktefî'ye, erkek ve kadýn müritlerini ayný zikir meclisinde bir arada bulundurduðu iddiasýyle hicrî 550 yýlýnda þikâyet ettiklerinde, halife durumu yerinde incelemek üzere bir müfettiþ gönderdi. Durumu araþtýran ve inceleyen insaf sahibi müfettiþ inceleme sonunda kanaatlerini bir rapor haline getirerek þöyle demiþti: "Bu Seyyid ve müritleri sünnet yolunda deðillerse, yeryüzünde sünnet üzere hareket eden hiç kimse kalmamýþ demektir." Bunun üzerine Halifesine, yaptýrdýðý tahkikattan dolayý özür dileyen bir mektup göndermiþtir.
Misafirler için verdiði yemek haricinden baþka bir þey yemezdi. Kendisine ait olan misafirhane, devamlý olarak dolup boþanýrdý. Eli ayaðý olmayan veya cüzzam gibi aðýr hasta olan kimseleri yanýna alýr, onlarý bizzat kendi elleriyle yýkar, temizler ve elbiselerindeki yýrtýklarý yamardý. Çok mütevazi idi. Daima az konuþurdu ve "Sukutla emrolundum." buyururdu. Namaz kýlarken benzi sararýr, kendinden geçerdi. Bir gün kendisi, "Namaza kalktýðým zaman sanki ALLAH Teala bana Kahhar sýfatýyla tecelli edecek diye korkuyorum." buyurdu. Ahmet Rýfai Hazretleri hayvanlara karþý çok þevkatliydi. Kimsenin bakmadýðý temiz olmayan ve cüzzamlý bir köpeðe baktý, onu yýkadý ve besledi. Bir gün paltosunun eteðinde evin kedisi uyuya kaldý. Namaz vakti geldiðinde kediyi uyandýrmaya kýyamadý ve bir müddet onu þevkatle seyretti. Uyanmayacaðýný anlayýnca kedisinin yattýðý yeri kesti. O haliyle namaza gitti. Geri geldiðinde kedi uyanýp oradan gitmiþti. Kesik parçayý paltosuna tekrar dikti.
Aþýrý derecede alçakgönüllü ve takva sahibi idi. Bir gün, "Ýçinizde benim ayýbýmý, kusurumu görüpte söylemeyen var mýdýr? Varsa lütfen söyleyiniz." buyurdular. Orada bulunanlardan bir tanesi dedi ki: "Efendim, ben sizde bir kusur görüyorum." Bunu iþiten Seyyid Hazretleri hiç üzülmedi, söyleyeni kýnamadý ve, "Ey kardeþim, lütfen kusurumu söyleyiniz." buyurdu. O kimse, "Bizim gibi, size layýk olmayan kimseleri huzurunuza kabul buyurmanýzdýr."deyince, baþta Ahmet Rýfai (r.a.) olmak üzere oradakiler aðlamaya baþladýlar. Bir ara Ahmet Rýfai Hazretleri, "Hepinizden daha aþaðý olduðumu biliyorum ve ben sizlerin hizmetçinizim." buyurdu. Ýbrahim Besti isminde birisi, bir gün Ahmet Rýfai Hazretlerine hakaretlerle dolu bir mektup yolladý. Bu mektubu alan Ahmet Rýfai (r.a.), yanýnda bulunan birisine mektubu okuttu. Her türlü iftiranýn içinde bulunduðu bu mektup okununca, Seyyid Hazretleri sükunetle dinlediler ve, "Doðru söylemiþ. Eðer ALLAH Teala'nýn indinde þüpheli bir durumum yoksa, insanlarýn bana ettiði iftiralara hiç aldýrýþ etmem." buyurdular ve mektuba cevap olarak þunlarý yazdýrdýlar: "Muhterem Ýbrahim Besti Hazretleri, ALLAH Teala beni dilediði gibi ve istediði yerde yarattý. Sizin doðruluðunuza güveniyorum. Hayýr dualarýnýzdan beni mahrum býrakmamanýzý ve haklarýnýzý helal etmenizi yüksek zatýnýzdan istirham ediyorum."
Ahmed er Rufâi Hazretleri, Hicri 555 senesinde hacca gitmiþtir. Hac dönüþü Medine'de Ravzaý Mutahhara'yý ziyaret etmiþtir. Peygamber Efendimizin kabri önünde þu nidada bulunmuþtur. "Esselâmü Aleyke ya Ceddi!" Peygamber Efendimizin kabrinden: "Aleyküm Selam Ya Veledi" cevabý duyulmuþtur.. O sýrada orada bulunan bütün ziyaretçiler bu sesi iþitmiþlerdir. Bunun üzerine vecde gelen Seyyid Ahmed-er Rufâi" Hazretleri, titreyerek diz çöküp þunlarý söylemiþtir. "Uzakta iken ruhumu gönderiyordum. Bana, vekâleten topraðýný öpüyordu, þimdi ise huzurundayým þu mübarek elini uzatýver de dudaklarým onunla haz duysun !.." Peygamber Efendimiz'in kabrinden nuranî eli dýþarýya uzanmýþ ve bütün ziyaretçilerin gözleri önünde O, bu eli öpmüþtür.
Bu hadise (Burhan) bir tevatür derecesinde hacýlar arasýnda yayýlmýþ, bütün Ýslâm ülkelerinde duyulmuþtur. Þahidler arasýnda devrin tanýnmýþ sofileri de vardýr. Abdukadir Geylâni Hazretleri, Seyyid Ahmed-er Rufâi Hz.leri için : "Sahabe-i Kiram, müçtehidinden mada tabakat-ý evliyadan hiç kimse Ahmed er Rufaî Hazretlerinin makamýna vasýl olamamýþtýr." Demiþtir.
Hicri 560 yýlýnda Abbasi halifesi olan el-Müstencid, kendisini Baðdat'a davetinde karþýlamak üzere oðlunu vazifelendirmiþtir. Sarayda davetliler arasýnda devrin ileri gelen Þeyhleri- mutasavvýflarý da hazýr bulundular. Her biri sýrayla sohbet eder, söz sýrasý Ahmed-er Rufâî hazretlerine gelince bir konuþma yapmýþ Halife el Müstencid, Ahmed-er Rufâî'nin sohbetini aðlayarak dinlemiþtir. Daha sonra Seyyid Ahmed-er Rufâî babasýnýn Baðdad'taki türbesi civarýnda zikir meclisi tertip ederek, Halifenin de bizzat bu mecliste bulunmuþtur. Kaynaklarda Rufâî hazretlerinin, ikinci bir defa daha hacca gittiði , arafatta Hýzýr (a.s) ile karþýlaþtýðý ve Hýzýr'ýn kendisine tac ve hýrka giydirdiði ifade edilmektedir.
Ýlk eþi Hatice binti Ebi Bekir el Vasýt- en Neccavi'den Fatýma ve Zeynep adlý iki kýzý olmuþ, eþinin vefatýndan sonra evlendiði ikinci eþi Rabia'dan sonra Salih isminde bir oðlu olmuþ ve küçük yaþta vefat etmiþtir. Nesli iki kýzý ile devam etmiþtir. Fatýma'dan Ýbrahim Azeb (609) ve Ahmed-el Ahdar (645) adlý devrainde meþhur olan iki Sûfî, Zeyneb'den ise ikisi kýz, altýsý erkek torunlarý olmuþtur. Bunlardan Ýzzeddin AHMED Sayyad (574-670) Rurâîye'nin Sayyadiye kolunun kurucusu olup, Rufâî Tarikatýnýn Ýslâm âlemine yayýlmasýnda tesiri olmuþtur.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Hicrî (578), Miladî (23 Aðustos 1182) tarihinde þiddetli bir ishal hastalýðý sonunda vefat etmiþtir. Vefatýndan önce ; "Beni dilenci keþkülü yerine koymayýn, tekkemi bugün harem, öldükten sonra mezar etmeyin. Ben Hakk Tealâ'dan tek olarak yaþamayý diledim. O beni toplum içinde yaþattý. Öldükten sonra belki o muradýma eriþirim. Toprak üstünde her ne varsa eninde sonunda yine toprak olacaktýr." Bu sözü ile keramet buyurmuþlardýr. Türbe-i Saadetleri yanýnda kimse yoktur. Kýrýn ortasýnda tenha bir yerde Baðdad'ýn güneyinde Vasýt yakýnlarýnda bulunmaktadýr.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri'nin tasavvuf ve Tarikat anlayýþý, kitap ve sünnete tabi olan bir anlayýþtýr. Onun ifadeleri içerisinde Ýslâm dini, zahir ve batýný ile bir bütündür.
Kalp cesetsiz olmaz, Kalbi olmayan bir cesed ise çürür. Tasavvuf ilmi, kalbin ýslahýndan ibarettir. Tarikat þeriat demektir. Hakikat, Þeriata muhalefet etmez. Tasavvuf, söz konusu ettiði Tarikat, þeriatýn bizatihi içinde taþýdýðý mana ve hikmetlerdir. Tasavvuf, Yün hýrka ve taç giymek deðildir.
Tasavvuf; hüzün hýrkasý, sýdk tacý, tevekkül elbisesinde bürünmektedir. Ýnsanýn kalbi haþyet, bedeni edep, nefsi........,, benliði yokluk ve dili de zikir örtüsü ile örtündüðü takdirde tasavvuf yolunda bulunmuþtur.
Mükemmel sofi her halde Hz. Peygamber (a.s)'a tabi olan ve kulluk derecesini en yüksek derecede olarak benimseyen kimsedir. Kul ancak Allah'dan gayri herþeyin kulluðundan kurtulduðu ve hürriyet makamýna ulaþtýðý vakit, mükemmel bir kul olabilir.
Tasvvuf edeptir. Bu da Peygamber'in sünnetine tabi olmakla kazanýlýr. Derviþ olmak için cemiyet hayatýndan uzaklaþmak gerekmez. Müridler, dünyevi meþguliyetlerini terk etmeksizin helâl ve harama dikkat ederek gafletten uzak kalmak suretiyle Hakk yolunda ilerleyebilir. Bütün iþ, kalbi temizlemek ve temiz tutmaktýr. Kerametlere raðbet etme. Çünkü veliler bundan kaçýnmýþlardýr. Müritler için ne bir noksanlýktýr, ne de Allah'ýn kapýsýndan ayrýlma Kalbini Rasulullah'a yönelt, þeyhin ve mürþidin vasýtalarýyla O'nun yüce kapsýndan yardým iste..
Karþýlýksýz, garazsýz þeyhine hizmet et. Ona karþý son derece terbiyeli ve edepli ol. Gýyabýnda dahi onun þerefini koru. Kendini onun hizmetine ver, evinde hizmeti arttýr. Huzurunda az konuþ. Ona tanzim ve vakarla bak. Ona sakýn küçümseyici bakýþlarla bakmayasýn. Kardeþlerine öðüt ver, kalplerini kazanmaya çalýþ. Ýnsanlarýn arasýný bul. Ýnsanlarý Allah'a yöneltmeye bak. Sadakat ve ihlasla derviþlerin yolundan gitmelerini saðla.
Kalbini Zikir ile, kalýbýný da fikirle tamir edip güzelleþtir. Gayen su üstünde yürümek, havada uçmak olmasýn. Bunlarý balýklar ve kuþlar da yapýyor. Himmet kanatlarýyla sonsuzluklara uçabiliyor musun ? Sen ona bak...
Ahmed-er Rufâî hazretleri, kendisinin tevazu, zül, inkisar yoluyla matlubuna vasýl olduðunu, bunlarý tarikinde bir esas olarak tercih ve tespit ettiðini söylemektedir.
Menkýbeler içinde fevkalede tevazuunu gösteren örnekler vardýr. Bunlardan birinde kendisine iftira, hakaret ve küfür dolu sözler sarf eden bir þeyhe karþý, "Efendim, sizin hilminiz büyüktür, affýnýz geniþtir. Ben neyim ki, ne kýymetim var ki bu kadar hiddete kapýlýyorsunuz. Ben, sadece hizmetkarlarýnýzýn en miskiniyim, ayaklarýnýn tozuyum." Þeklinde yumuþak ve mütevazi bir söz ile mukabele etmesi üzerine, Ahmed-er Rufâî Hazretleri"ni kýzdýracak baþka bir söz bulamayan Þeyh "Görüyorum ki siz nefsinizden sýyrýlýp çýkmýþsýnýz. Þimdi mülk sizindir., nimet sizindir ve sizin neslinize aittir. Beni de baðýþlayýn" demiþ ve müritleri arsýna girmiþtir. Bu nevi menkýbeler ve eserlerindeki ifadeler Onun þahsiyetini ve tarikat pirleri arsýndaki hususiyetini gösteren çizgilerdir.
Þu nokta dikkat çekicidir ki birkaç keramet olayý istisna ondan bahseden menkýbeler daima Onun davranýþ ve ahlâkýný, insanlarla münasebette tevazu ve hoþgörüsü ve aðýrbaþlýlýðýný anlatmaktadýr. Bu özelliði ile Tasavvuf Güzel Ahlaktýr. Tarifinin müþahhas bir örneði olarak görülmektedir.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri, dört büyük kutuptan biridir. Abdülkadir Geylani Hazretlerinden sonra Kutbiyet makamýna yükseldiðini kaynaklar belirtmektedir. Gavsiyet ve Kutbiyet âlemi kendisine bundan önce de bir kere daha tevdi edildiði ve onun bu vazifeden af dilediði, bunun üzerine Abdulkadir Geylani'ye verildiði, O'nun ölümü üzerine tekrar kendisine tevdi edilince bu vazifeyi kabul ettiði ve onaltý sene birkaç ay bu makamda bulunduðunu ifade etmektedirler. Kendisine Ebül Alemeyn (iki sancak sahibi) künyesinin bu duruma iþret olarak verildiði kaydedilmektedir.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri müritlerini þöyle müjdeliyor:
"Rabbim bana lütf'ü ihsanýnla gözlerin göremediði, kulaklarýn iþitmediði, beþerin akýl ve hayaline gelmediði, bir çok nimetler ihsan etti. O'nun kerem elçisi Rasulullah, (s.a.v.) beni temin edip söz vermiþtir ki Müridlerimi, sevenlerimi, zürriyetimi sevenleri, yerinde kaim olanlarý ellerinden tutup kaldýracak ve kurtaracak. Bu hal, kýyamete kadar böyle sürecek. Ýþte ruhen biat böyle hasýl oldu. "Allah (c.c) verdiði sözden dönmez." Þu halde Onun yolunda gidenlerin sahip olduklarý büyük nimet ve müjdeyi bütün açýklýðý ile ifade eder.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Mecal bin Yunus ve Abdül Mü'min adýnda iki müridi ile sahrada geziyorlardý. Birbirlerine olan sevgi ve muhabbetleri pek ziyade idi. Onlarýn bu yakýnlýðý ve duyduklarý manevi haz, her ikisini de sarhoþ etmiþti. Bu durum onlarý zaman zaman kendilerinden geçiriyordu.. Cezbeye tutuluyorlardý. Hatta müridlerden biri;
-Sana bu kadar zamandýr Ahmed-er Rufâî Hazretleri'nin yakýnlýðýndan sana ne eriþti?
Diðeri:
-Ne dilersem kabul edilme lutfu.
-Dile bakalým Allah (c.c) lutfedecek mi ?
-Ya Rabbi ateþten azad olduðuma dair þu aciz kuluna bir ferman göster.
Diye niyaz etti.
-Allah (c.c)sonsuz kerem sahibidir. Fazlýna nihayet yoktur. Ve iki müridin önüne bir yaprak saða sola yalpa yaparak bir kâðýt düþtü. Kâðýda baktýlar, Kâðýt bembeyazdý. üzerinde hiçbir yazý yoktu. Alýp Seyyide götürdüler. Ve hiçbir þey söylemediler. Seyyid bu bembeyaz kâðýda baktý ve hemen þükür secdesine kapandý. Secdeden baþýný kaldýrýnca:
- "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun ki baðlýlarýmýn cehennemden kurtuluþunu bana dünyada gösteriyor." Buyurmuþ. "Bunun üzerinde yazý bulunmayan beyaz kâðýt" diyen oradakilere:
- "Evlatlarým kudret eli siyahla yazmaz, bu nurla yazýlmýþtýr." Cevabýný vermiþtir.
Ahmed-er Rufâî Hazretleri, çok farklý özelliklere sahipti.
Peyamber Efendimize çok yakýn idi. Ona her þeyi ile tutkundu.Cenab-ý Hakk, yaradýlýþýnda onunla kader birliði içinde yaratmýþ, bir takým hikmetlerle onun isminin müsemmasý kýlmýþtýr. Dünyaya gelmeden annesi ve dayýsý Mansur el-Bataîhi'ye rüyalarýnda isminin Ahmed olmasý müjdelenmiþ ve emredilmiþtir. Küçük yaþta Peygamber Efendimiz gibi yetim kalmýþtýr. Nesli kýz evlatlarý ile devam etmiþ, erkek evladýný küçük yaþta kaybetmiþtir. Hayatýnda kendisine hakaret edilmiþ, eziyet görmüþ, O ise PEYGAMBER Efendimiz gibi sabýrla, dua ile mukabelede bulunmuþ, hasýmlarýna karþý tevazu göstermiþtir.