MEVLANA CELALEDDİN RUMİ HAYATI İslam Tasavvuf tarihinin müstesna bir ferdi, Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi, hazretlerinin doğumu, yedinci hicret asrinda Rebiu'l-evvel ayinin 3. günü ki, bu tarih miladi olarak 27 eylül 1207 yilina rastlar.
Asil adi Muhammed olup, lakabi Celaleddin'dir. Belh sehrinde dogdugundan dolayi oraya nisbetle Belhi, ömrünün büyük bir kismini Anadolu'da geçirdigi için, ayni zamanda kendisine Anadolu'lu anlamina gelen ‘Rumi' lakabi verilmis ve bununla meshur olmustur.
Bu büyük insana, Hüdavendigar (hükümdar), Hünkar (padisah), Sultanü'l-asikin (asiklarin sultani), Sultanü'l-mahbubin (muhabbet edenlerin sultani), Mollayi Rum (rum diyarinin alimi), yahut Pir-i Rumi (rum diyarinin öncüsü) gibi sifatlar da verilmistir. Mevlana lakabini kendisine ilk defa veren, Seyh Sadreddin-i Konevi hazretleridir.
Yine Mevlana hazretlerine Sultan ünvani Konya'da bulunan Selçuk Sultani Alaeddin Keykubat tarafindan verilmistir. Öyleki: “Sultan ben degilim, sensin” diye hitab ederdi. Babasinin yüce iltifatlari sebebi ile de; Hüdavendigar diye vasiflanmistir. Muhterem babasi, ‘Sultanü'l-Ulema' ünvani ile taninan, Hüseyin Hatibi'nin oglu Muhammed Bahauddin Veled'dir. Kendisine Sultanü'l-Ulema ünvaninin verilmesi manevi bir isaretle olmustur ki; Belh sehrinin önde gelen üçyüz tane alimi rüyalarinda Resulullah (sav)'i görürler ve:
“Bu günden itibaren Baha Veled'e, ‘Sultanü'l-Ulema' deyiniz” talimatini alirlar. Ertesi gün sabah namazinda O'nun medresesine giderler ve rüyada bildirileni bizzat orada hazir bulunanlara söyler ve oradakiler: “Allah ve Resulü sahittir ve bizler de sahidiz ki, sen bundan böyle ‘Sultanü'l-Ulema'sin” dediler.
Bahaeddin Veled hazretlerinin, soy kütügü Hazreti Ebu Bekir (ra)'a dayanmaktadir. Serefli neseb silsilesi su halka ile Hazreti Ebu Bekir (ra)'e ulasir: Mevlananin babasi Sultanül Ulema Muhammed Bahaeddin Veled, o'nun babasi; Hüseyin Hatibi, o'nun babasi Ahmed Hatibi, o'nun babasi Mahmud, o'nun babasi (Mevlüt) Mevdud, o'nun babasi Müseyyeb, o'nun babasi Mudahhar, o'nun babasi Hammad, o'nun babasi Abdurrahman, O'nun babasi Hazreti Ebu Bekir Siddik (r.a)'dir. Bu hesaba göre Mevlana Hazretleri, Hazreti Ebu Bekir Siddik (r.a)'in on birinci torunudur.
Hazreti Siddik-i Ekber neslinden gelen Mevlana'nin anne tarafindan da soyu, on dördüncü göbekte Hazreti Muhammed Mustafa (sav)'in torunu Hazreti Hüseyin (ra)'e uzanmaktadir. Söyleki; Ecdadindan Ahmed-ül Hatibi Semsül Eimme Ahmet'i Serahsinin kizi Firdevs hatunu almis Mevlananin ceddi (dedesi) Hüseyin el Hatibi ondan dogmustur. Semsül Eimme ise sülalei Nebeviyye den (peygamber sülalesinden) idi. Yine ecdadindan meshur Ibrahim Edhem'in atasi Mevlana Hüseyin Hatibi de Harzem Sahi Alaeddin'in kizini almis olduklari için, o nesebi kerime (o büyük soy) tertemiz devam edip gelen bir asaletde karismistir.
Hz. MUHAMMED ŞEMS-İ TEBRİZİ
Sems'i Tebrizi diye taninan bu büyük evliyanin gerçek adi ve künyesi ‘Melik Dad oglu Ali oglu Muhammed Semseddin' dir.Yüksek kabiliyetlerle mücehhez hakikat ve mana erenlerinden ve evladu rasulden olup seyyitlerdendir. Hicretin altinci yüzyilinda Tebriz'de M.1153 tarihinde dogmustur. Henüz çocukluk yaslarinda iken bile yasitlarindan çok farkli bir anlayis düsünüs ve yasayisa sahip bulunan Sems o günlerini söyle anlatir;
“Henüz ergenlik çagina girmemistim. Ask deryasina daldim mi, 40-45 gün hiçbir sey yemezdim; istekten kesilirdim. Günlerce açliga, susuzluga katlanirdim. Bir gün babam bana çikisti:
“Oglum dedi, ben senin bu halinden bir sey anlamiyorum; bunun sonu nereye varacak? Bu davranislar seni felakete götürecek.”
Ben ona su cevabi verdim:
- Baba! Seninle benim babalik ve evlatlik iliskilerimiz neye benzer bilir misin? Bir tavugun altina tavuk yumurtalariyla karisik bir de kaz yumurtasi koymuslar. Vakti gelipte civcivler çiktigi zaman bunlar hep birlikte analarinin arkasina düser giderler, yolda bir göl kenarina rastlarlar. Kaz yumurtasindan çikan civciv hemen kendini suya atar; bunu gören ana tavuk, eyvah yavrum bogulacak der; çirpinmaya baslar.Halbuki kaz yavrusu nese içinde suda yüzmektedir.
- Iste seninle benim aramdaki fark da böyledir.
Sems'i Tebrizi hazretleri ilk nasibini Kadiri tarikati üstadi olan Seyh Ebu Bekir Sillaf (sepetçi Ebu Bekir) adindaki bir Mürsid'i Kamilden almistir.
Aradigini, özledigini onda bulmustur.Uzun yillar bu mübarek zatin hizmetinde bulunarak manevi olarak hayli yol almistir. Bu mübarek zatin vefatindan sonra yine kadiri üstadi Baba Hacendi Hazretlerine intisap etmis ve seyri sülükünü burada tamamlamistir.
Üstad Semseddin Tebrizi Hazretlerinin tavir ve hareketleri onun hiç kimseye ihtiyaci olmadigini gösterirdi. Maddi menfaat için hiç kimseye tenezzül etmez, hiç kimseye boyun egmez, çok vakarli ve oldukca heybetli bir kisi idi. Apacik kerametleri olan ve olgunluklari herkesce bilinen bu aziz ve muhterem zat çok hassas idi. Istidat sahibi olan ve kabiliyetli kimseleri irsat etmeye ehil bir zat idi. Mübarek zatin pek çok kerametleri vardi.
MEVLANA HAZRETLERİNİN ŞEMS-İ TEBRİZİ ILE ILK KARŞILAŞMASI
Mevlana hazretleri Sam'da iken bir gün pazar yerine girmis, dalgin dalgin dolasirken, kalabalik insan toplulugu arasinda acaip kilikli bir kimse kolundan tutup yanina çekerek:
“Ey dünya sarrafi beni anla...” der ve kaybolur.
Mevlana hazretleri irkilerek bakakalir. Tanimadigi bu meçhul adam kimdir? “Bu meçhul insan en büyük Mürsid-i Semseddin Tebrizidir”. Bir zaman gelecek, bambaska bir ufka pencere açarak Mevlana'yi asil maksadina ulastiracaktir.
ŞEMS HAZRETLERİ VAZİFESİNİ YERİNE GETİRMEK ÜZERE YOLLARA DÜŞÜYOR
Sems-i Tebriz'i Hazretleri almis oldugu manevi görev ile basini adamis oldugu müridi Mevlana Hz.ni irsat etmek üzere Iran'in Tebriz beldesinden ayrilarak önce Mekke sonra Sam ve uzun bir yolculuktan sonra 29 Kasim 1161 tarihinde Konya'ya gelmistir. Konya'da seker furus hanina yerlesmis ve istirahate çekilmisti.
Sems Hz.leri ertesi gün yabancisi oldugu Konya'nin çarsisinda dolasmaya çikar. Ayni günün ögleden sonrasi (simdiki Mevlana Caddesi) üzerinde yürür iken, etrafinda talebeleri bulunan ve bir katira binmis, her haliyle müderris oldugu anlasilan, herkes tarafindan hürmet ve saygiyla tazim edilen, gayet heybetli, nurani ve güzel yüzlü bir zat'in geldigini görür. Sems-i Tebriz'i Hazretleri, Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin alnindaki velayet nurunu görünce, nuru muhabbetle bilir ki, gayb aleminde isaret olunan zat budur.
Bu arada katiri ile Sems Hazretlerine dogru yaklasan Hz. Mevlana'nin, Sems Hazretleri nazar-i dikkatini çekti. Söyleki:
Sems hazretlerinin basinda hiç bir külaha benzemeyen bir baslik vardi ve oldukça cazip idi.Sirtinda siyah bir cübbe bulunuyordu. Yüzü ayin ondördü gibi gayet nurani idi. Seyyah kiyafetli bu sahsi gören Mevlana hazretleri, katirinin basini çekip, bu oturmakta olan esrarengiz adamin yüzüne doya doya bakmak istemis ise de kendinde utanmak, sikilmak hasil oldugundan o göz kamastirici olan nurani yüze bakamayip sadece selam verip geçer ve kendi kendine:
- “Ben hiç böyle kiyafetli, böyle nurani ve bu sekilde kisveli dervis görmedim,” derken Semseddin Tebriz-i selami alip hemen ayaga kalkarak arkasindan yetisti ve katirin yularindan tutup durdurunca Mevlana Hazretleri yüzüne bakip:
- “Ne istersin?” diye sorar. Sems-i Tebriz-i Hazretleri cevap verip:
- “Size bir sualim var!” der. Hz. Mevlana:
- “Yol üzerinde sual olmaz, eger sualini soracak isen medreseye gel der.”
Sems Hazretleri de:
- “Bu sualim çok önemli” diyerek, katirin dizginine eliyle siki siki yapisir. Israrla sormak isteyince talebeler, Sems Hazretlerine müdahale ederler. Mevlana Hazretlerinin katiri da, gelen talebelere, basi ve kuyrugu ile karsi koyup, çifte atarak onlari Hz. Sems'e yaklastirmaz ve etrafinda dönmeye baslar. Bu hali gören Mevlana Hazretleri, hayvanin da ona itaat ettigini görünce, feraset nuruyla bu zatin, Allah-ü Teala'nin bir evliyasi oldugunu anlar. Talebelerine ise durmalarini söyleyerek, Sems Hazretlerine de suâlini sormasini istedi.
HAZRETİ ŞEMS
- “Ey Müslümanlarin imami! Bir müskilim var?.. Hazreti Muhammed mi (s.a.v) büyük , Bayezid'i Bestami mi?” Mevlana, bu vak'ayi (olayi) anlatirken:
- “Bu sorunun heybetinden, sanki yedi kat gök biri birinden ayrilip yere yikildi ve içimden çikan büyük bir ates kafatasimin içini kapladi. Oradan bir dumanin çikip, Ars'in altina kadar yükseldigini gördüm” buyurur. Mevlana hemen kendisini toparliyarak:
- “Bu nasil sual böyle? Elbette Allah'in elçisi Hazreti Muhammed (s.a.v), bütün yaratiklarin en büyügüdür. Burada Bayezid'in sözü mü olur?” dedi ve Fahri Alem Efendimizin (s.a.v) faziletine dair bir çok ayetler okuyarak, Bayezid-i Bestami'nin ise, O'nun Ümmetinin ferdlerinden bir kimse oldugunu izah etti. Bunun üzerine Hz. Sems:
- “ O halde, bu ne demektir? Peygamber bu kadar büyüklügü ile : ‘Sübhaneke ma arafnake hakka marifetike' “Ya Rabbi! Seni tenzih ederim, biz seni layik oldugun vechile (sekilde) bilemedik” buyurdu. Halbuki Bayezid:
- ‘Sübhani ma a'zame sani' “Ben kendimi tenzih ederim, benim sanim çok yücedir” ve yine: ‘cesedimin her zerresinde Allah'dan baska varlik yok..' demekte” dedi. Mevlana Hazretleri:
- “Hazreti Muhammed (s.a.v), müthis bir manevi suya doy-mazlik hastaligina tutulmus, susuzluk içinde susuzluktan içi yaniyor ve O'nun mübarek gögsü: “Biz senin gögsünü açmadik mi?” Serhiyle kalbi genisledi, bunun içinde susuzluktan dem vurdu. O her gün sayisiz makamlar geçiyor. Her makami geçtikçe, evvelki bilgi ve makamina istigfar ediyor, daha çok yakinlik istiyordu. Bayezid ise, bir yudumla susuzlugu dindi ve suya kandigindan dem vurdu. Onun idrak testisi, o kadar suyla doldu. O nur da, onun evinin penceresinin büyüklügü nisbetinde içeri girdi ve nurla dolmus gördü.. ve daha çok bakmadi. Vardigi ilk makamin sarhosluguna kapilarak kendisinden geçti ve o makamda kaldi; bu sözü söyledi.” Bunun üzerine Sems-i Tebriz'i bir feryadla: “ALLAH”(c.c) deyip bayildi.
Mevlana Hazretleri hemen katirdan inerek yanindaki adamlariyla Sems-i tutup kaldirdi ve O'nu, kendi medresesine götürdüler. Sems, orada kendine gelince Mevlana ile öyle bir kucaklastilar ki, sanki iki umman (deniz) biri birine kavusmus, yillarca biri birine hasret olan iki sevgili birlesmislerdi. Çünkü onlar ruhlar aleminde tanismis ve ülfet etmislerdi. Bu aleme gelince de oradaki birlikteliklerini devam ettirmeye basladilar. Fakat Mevlana'nin etrafindaki talebe ve yakinlari ise, bu hale hayretle baka kalmislardi. Yillardir birbirine hasret olan iki asik, Mevlana'nin medresesinde mana alemi ile sirlanmis, bir hücreye girerek, aylarca sürecek sohbetlerine baslamislardi.
Sems Hazretleri Allah'in (cc) esmasinin sirlarini ögretmeye baslamisti. Mevlana ve Sems Hazretleri, birbirlerine kavusmalarinin ask ve sevki içerisinde halvethane'ye girerek, yeme ve içmeyi terk edip, ihtiyaç dahi gidermeden, Allah'in (cc) esma ve zikirleriyle tefekkür ederek, manen doyulmaz feyz ve nur deryalarina dalmislardir. Allah Teala Hazretlerinin ihsani ve keremiyle bu mübarek iki zat'i manen (insanoglunun aklina bile gelmeyecek çesitli cennet nimetleriyle) doyurup, rahmetine gark eylemistir. Mevlana Hazretleri böylece seyr-u sülukuna baslayip, kamil bir Mürsid olmaya ilk adimi atmis oldu.
SEMA
Ne günesin aya yetisip çatmasi mümkün olur ne de gece gündüzü geçer. Hepsi (günes, ay ve yildizlar ayri ayri) bir felekte (kürede) dönerler. Devirlerini tamamlarlar. (S:Yasin A: 40)
Kainatta hiçbir varlik yoktur ki belli bir ahenk içersinde dönmesin. Bu varliklar arasindaki ortak özellik, her birinin bünyesini teskil eden atomdaki ; elektron , proton ve nötronlarin dahi dönüyor olmasidir. Hz. Mevlana “ Eger bir atomu, kesersen, ortasindan bir günes ve günes etrafinda da durmadan dönen gezegenler görürsün. ”der. Müsterek olan bu benzerlik dolayisiyla Allah'in yaratmis oldugu alemlerin döndügü gibi, maddenin temel tasi olan atomun dönmesi, insan vücudundaki kanin devri alem etmesi, dünyanin dönmesi bu varliklara hayat verir. Eger bu hareket olmasaydi, varliklar hayat bulamazdi. Hz Mevlana “ Gercek varliginizin çevresinde dönün ” sözüyle bunu en güzel biçimde özetler.
Bu ortak özelligin yani sira insani diger varliklardan farkli ve üstün kilan, sadece insana bahsedilmis olan akildir. Iste asiklar gönüllerindeki askla, akli birlestirerek semanin sirrina vakif olurlar.
Yüce yaratanin varligina, birligine, büyüklügüne, azametine sahadet ve hamd edercesine en ufak hücreden, gökteki yildizlara kadar. kainattaki canli ve cansiz tüm varliklar bu semaya istirak ederler. Sanki “Göklerde ve yerde ne varsa Allah'i zikreder” (tegabun 64/1) Ayetini teyit edercesine…
Sema hak asiginin Allah'a karsi duydugu sevgiyi, heyecani hareket halinde dönerek ifade etmesidir. Mevlana Celaleddin Rumi(k.s) hazretleri Mesnevi serifinde söyle ifade eder.
“…Kendi evine geldin a ask! Gir içeriye hos geldin, safalar getirdin; gönlün kapisindan gir de, canin tapisina dek yürü!
Bedenimin her zerresi, günesine âsik; dikkat et de bak, zerrelerin günesle uzun bir isi var.
Pencerenin önünde ki zerrelere bak, havada ne de güzel oynuyorlar; kimin kiblesi günes olursa, namazi böyle olur onun.
Su zerreler, günesin isiginda sufiler gibi sema edip dururlar; fakat hangi nagmeyle, hangi vurusla; ne biçim bir sazla sema ederler, kimsecikler bilmez!
Her gönülde bir baska nagme, bir baska vurus; oynayan meydandadir da, çalgicilar sir gibi gizli.
Hepsinden üstün, bizim iç sema 'miz; bütün zerrelerimiz, yüz çesit nazla O'nun isigimda oynayip durmada…”
Abdullah Baba (KS) Hazretleri bizzat zakirlik döneminde zikrullah yapilirken “Hay” esmasinda, halakanin ortasina çikar ask ve vecd ile sema ederdi.
Abdullah Baba(KS)Hz.leri sema hakkinda ki görüslerini söyle ifade ettiler:
Sema bir ibadet degil; ask ile vecd halinin bir tezahürüdür. Nasil ki degirmen olugundan gelen su degirmen tasini ihtiyarsiz döndürür ise varidati ilahiye de asiklarin ve taliplerin gönlüne dökülünce, ihtiyarsiz bu kalibi döndürür.Zikrullah içerisinde sema ise Lafza-i Celal ve Hay esmasi okunurken yapilir.
Rasulullah (AS) Efendimizin sahabeleri ve evliyaullahta sema etmislerdir.
Imam Ahmed bin Hambel (ra) Hz. Ali Kerremallahu vechehu (ra) efendimizden rivayet etmistir:
Hz. Ali (r.a.) buyurmuslardir ki:
- Bir gün, Cafer ve Zeyd (r.a) ile huzur-u Resulullaha vardim. Aleyhisselat-ü Vesselam efendimiz, Zeyd'e:
- Sen benim kölemsin! buyurdu.
Zeyd (r.a), sevinç ve memnuniyetinden hemen sema' ya basladi.
Sonra Cafer'e:
- Sen de, surette ve ahlakta bana benzersin! buyurunca, O'da semaya basladi. Sonra bana hitap buyurdu:
- Sen de bendensin.
Ahmed Bin Hanbel bu hadisi serifi böylece belirttikten sonra buyurmuslardir ki:
- Bu hadisi serif gösteriyor ki, kisi batinina yetistigi zaman sema etse caizdir. Ancak, Hz. Ali Kerremallahu Vechehu ile Zeyd ve Cafer ridvanullahi aleyhim ecma'iynin semalari; vecd degil belki tevacüd idi. Zira, Fahri Alem (sav) efendimizin iltifatlarindan ötürü sevklenerek sema etmislerdir. Hepsininde akillari baslarinda yani ihtiyarlari dahilinde idi.
Bundan da anlasiliyor ki, kisinin kalbine Hak Teala tarafindan bir sevk gelse, vecd olmaksizin sema etmesi, akli basinda olsa dahi caizdir.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz Mekke'de ki zalimlerin zulmünden Medine'ye hicret ederken yol arkadasi Hz.Ebu Bekir (r.a) Hz. ile Sevr magarasina girdiler. Ebu Bekir (r.a) kendilerini arayan müsriklerin Peygamber Efendimize zarar vereceginden korkmaya basladi.
Rasulullah (s.a.v) Hazretleri;
“Ya Eba Bekir, korkma Allah (c.c) Muin' imizdir. Allah Habir' dir (haberdardir), Allah Semig' dir (isiticidir), Basir 'dir (görücüdür) O bizimle beraberdir. Dilini damagina yapistir, Tevhid'e devam et diye zikr-i telkin etmislerdir. Böylece Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a) Hz'leri Allah'a giden yolda seyr-i sülukuna bu magarada basladi.
Hz Ebu Bekir'in, müslüman oldugu zaman kirk bin dirhemi vardi.
Müsriklerin, iskence altinda kivrandirdiklari müslüman köleleri, onlardan satin alip azad etmek ve müslümanlari güçlendirmek için, bu servetini harcamakdan geri durmadi. Medineye hicret edecegi zaman, ancak bes bin veya alti bin dirhemi kalmisti. Oglu Abdullah'i gönderip onlari da alip Sevr magarasina getirdi ve yaninda Medine'ye götürdü. Orada da Mekke'de yaptigi gibi yapti. Develeri, cariyeleri, köleleri teneke ile altin ve gümüsü Allah yolunda tasadduk etti. Ashab-i Suffe için Beytül-mal için mallarini tasadduk etti.
Nefsi mutmain makamina gelmisti ki; Cenab-i Allah:
- Ey Cibril! Habibime selam söyle kulum Ebubekir'den razi oldum. O da benden razi oldu mu? Cibril aleyhisselam;
- Ya Rabbi Ebu Bekir riza makamina nasil eristi? Diye sordu. Allah'i Zülcelal Hazretleri:
- Ey Cibril gitde imtihan et, dedi.
Cibril'i Emin ben-i Adem suretine girip Ebu Bekir Siddik (r.a.)'a geldi.
- Allah rizasi için giyecek cübbem yok. Ne olur bana yardim et, dedi. Ebu Bekir efendimiz:
Hemen cübbesini çikardi Cibril'i Emin'e verdi. Oradan ayrildi evine gitti. Bir müddet sonra kapi çalindi kapiyi açti yine Ben-i Adem suretinde Cibril'i Emin geldi ve söyle dedi:
- Giyecek gömlegim yok, Allah'in Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v) hakki için bana bir gömlek ver, deyince Ebu Bekir Siddik (r.a) efendimiz üzerindeki kalan tek gömlegi de verdi ve sadece alt donu ile üstü çiril çiplak kalmisti.
Allah'in Rasulüne asik her ani onunla beraber olan Hz. Ebu Bekir (r.a) çiplak oldugu için edeb etti, haya etti, Rasulullah efendimizin yanina varamadi hatta mescide dahi gidemedi. Hz. Peygamberin gülü Hz. Fatima (r.a) annemiz Ebu Bekir Siddik (r.a) efendimizin evinin önünden geçerken pencereden omuzlarinin çiplak oldugunu gördü. Rasulullah (s.a.v) efendimizin haneyi saadetlerine gitti. O'na;
- Ya Resulallah! Ebu Bekir Siddik (r.a) Hz.'leri geldi mi?, diye sordu.
Rasulullah Efendimiz (s.a.v) :
- Hayir kizim, mescide de iki vakittir gelmiyor dedi.
Hz. Fatima (r.a) validemiz :
- “Ya Rasulallah! Ben biraz önce Ebu Bekir'in omuzlarinin çiplak oldugunu gördüm. Her halde giyecek bir seyi yok. Müsaade ederseniz evdeki kilimden bir parça götürüp kendisine vereyim.” dedi.
Evdeki kilimin yarisini kesti götürerek Hz. Ebu Bekir'in penceresinden içeri atti. Ebu Bekir (r.a) efendimiz kilimi iki parça yapip ortasini deldi, bogazindan geçirdi. Sagindan ve solundan hurma lifleri ile ördü. Asik oldugu Hz.Muhammed Mustafa'ya (s.a.v) üzerine geçirmis oldugu kilim parçasiyla gitti. Edeb ediyor, kapiyi çalamiyor, aglamaya basliyor. Iste bu sirada Cebrail aleyhisselam!
- Ya Muhammed! (s.a.v) Allah'in selami var. Senin ümmetin-den bir kisi Allah'in riza makamina yükseldi. Allah ondan razi oldu. Bu hali ile o kulda Allah'dan razi mi? O kul su anda kapiya geldi, hayasindan, edebinden içeriye giremiyor deyince, Rasulullah (s.a.v) kapiyi açtiklarinda Ebu Bekir Siddik (r.a)'i karsisinda görünce;
- Hos geldin Ya Eba Bekir, dedi.
Cibril'i Emin;
- Ya Rasulallah! Ebu Bekir'e “Sen küfür halinde iken malin servetin vardi, iman ettin. Simdi bir kilim parçasina büründün. Bu halde iken Allah'dan razi misin? Hosnut musun? Yoksa degil misin? diye sor buyurdu.
Rasulullah Efendimiz (sav) Ebu Bekir Siddik Hz.lerine sordu.
Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a) efendimiz aglayarak:
- Ben Rabbimden de, Muhammed Mustafa'dan da raziyim. Onlar benden razi mi? Vücudum lime lime, parça parça olsa da ben onlardan yine raziyim, dedi.
Rasulullah (s.a.v) :
- Allah'da senden razi Ya Eba Bekir deyince;
Ebu Bekir Efendimiz; Allah dedi ve basladi sema etmeye, peygamberimizin etrafinda yedi defa döndü ve peygamber efendimiz Kelime-i Sehadet getirerek onu durdurdu.
Semanin yalniz Hz.Mevlana'ya ve Mevlevilere ait olmadigi Rasulullah (SAV) ve ashabinin dönemimde de ve ondan sonra gelen kibari evliyada yapmistir.
Imam Gazali Hazretleri:
“Hakk'in likasina müstehak olan Allah'i seven asik nereye bakarsa orada Hakk'in kudret ve güzelligini görür. Kulagina hos gelen her seste de Hakk'in lütfunu, ihsanini bulur. Bu sebepler ki, sema Hak asiginin sevkini, heyacanini, askini artirir, kalbini tututsturur. (Hüccet-üs Sema.S:26).
Seyh Cafer isminde ki bir zat diyor ki;
Biz Cüneyd-i Bagdadi ile hacca gidiyorduk. Yolda Tur Dagina çiktik. Hz Musa'nin oturdugu yerde oturduk. O mübarek yerin Tur daginin tesiri altinda kaldik. Orada bizim ile beraber daga çikan güzel sesli bir kisi de vardi. Hz Cüneyd o kisiye beyit okumasi için isaret etti. Öyle dokunakli bir beyit okudu ki, Cüneyd onu istince öyle bir vecde geldi ve semaya basladi. Biz de onun gibi vecde geldik, semaya basladik. O hale geldik ki, yerde miyiz, gökte miyiz, bilemedik. O civarda bir Kilise vardi, orada bir Rahip bulunuyordu. Rahip kiliseden çikti ve bize seslendi.
Biz cevap vermedik. O tekrar;
Ey Müslümanlar, bana cevap verin”, diye tekrar bagirdi.
Biz öyle kendimizden geçmis bir halde idik ki, hiç birimiz ona cevap veremedik. Rahip dayanamadi;
“Allah askina cevap verin, neden sesiniz çikmiyor?, diye bagirdi.
Yine bizden cevap veren olmadi.
Bir müddet sonra kendimize geldik. Cüneyd'e, Rahibin bize seslendigini, Allah askina cevap verin, dedigi halde cevap vermedigimizi söyledik.
Bunun üzerine Cüneyd;
Rahibi bana getiriniz, diye ricada bulundu. Rahibi çagirdik. Geldi, bize selam verdi.
“Seyhiniz kimdir”?, diye sordu.
Cüneyd'i gösterdiler.
Bunun üzerine Rahip, Cüneyd'e hitaben;
Bu yaptiginiz hareket yani sema sizin adeniz midir?, dininizde var midir?, sizin hepiniz sema eder misiniz?, diye sordu.
Cüneyd Hazretleri söyle cevap verdi;
Sema bizim dinimizde bir kisim halka mahsutur. Yani bütün Müslümanlar sema etmezler. Bazilarimiz sema eder.
Rahip;
Ne niyetle sema edersiniz?, dedi. Allah'tan bir sey mi niyaz edersiniz?, içinizde ferahlik duymak mi?, neselenmek için mi döner durur sunuz?,
Cüneyd Hazretleri;
Ruh aleminde ki; “Ben sizin Rabbiniz degil miyim”, manevi hitabin zevkini bulmak için sema ederiz, cevabini verdi.
Rahip;
Bu güzel seler nedir?, diye sordu.
Cüneyd Hazretleri;
Bu güzel sesler, bize ezeli nidayi hatirlatmakta, bizi kendimizden geçirmektedir. Güzel sesler susunca bizde tekrar kendimize gelmekteyiz, diye söyledi.
Cüneyd-i Bagdadi (KS) Aziz Hazretlerinin anlattiklari ve orada Rahibin gördügü bu hal, rahibe dokunur, orada Müslüman olur.
Kutbul Rabbani Gavs-ül Azam Abdulkadir Geylani Hz'leri de sema etmistir.
Abdülkadir Geylani Hazretleri bir gün sema ederken, acaip garaip sözler söyledi. Bunu isiten yakininda ki kisiler;
“Efendim siz sema ederken, agzinizdan degisik sözler çikiyor”, dediler. Bunun üzerine Gavs-ül Azam Hz'leri;
“Ben sema ederken, eger yine o sözleri söyledigimi duyarsaniz, bana kiliçlarinizla biçaklarinizla vurun”, dedi.
Yine bir sema sirasinda Mübarek yine o acaip sözleri mirildanmaya baslayinca, etrafindakiler ellerindeki biçak ve kiliçlarla O'na vurdular. Fakat ne kiliç ne de birkaç biçak darbeleri ona en küçük bir zarar bile veremediler.
Bir gün geylani Hazretlerinin dergahina, 3 tane alim zât geldi ve söyle dediler;
“Efendim dinimizde sema var mi, bu dogru mu?,”
Gavs-ül Azam;
“Evet Hocaefendiler sema vardir. Sema asktir ask… Siz bunun cevabini almak istiyorsaniz, halazadem Ahmed-i Rufai (KS)'e gidin”, dedi.
O üç alim zât atlarina binip dogruca Rufai Hazretlerinin yanina gittiler. Rufai Hazretleri güzel bahçelik bir yerde ihvanlari ile beraber sohbet ediyordu. Alim zatlar selam verdikten sonra;
“Efendim size sema ve ask hakkinda soru sormak istiyoruz. Geylani ye sorduk size havale etti. Ask nedir?, deyince…
Ahmed-i Rufai Hz.'leri yaninda oturan dervisine;
“Haydi evladim “Huu” esmasini okuyun”, deyip, kendisi de halakanin ortasina çikti ellerini kaldirdi;
“ASK, ASK, ASK”, diyerek, döne döne yükselmeye basladi. En sonunda gözden kayboldu. Bu hali gören dervisleri aglamaya basladilar.
“Niye geldiniz?, Sizin yüzünüzden seyhimizi kaybettik”, diye feryat ederlerken, Geylani Hazretleri geldi. Dervislere;
“Üstadiniz nerede?, biraz evvel sema yapiyordu”, dedi.
Onlarda halakanin ortasini gösterdiler. Olan bitenden haberdar olan Geylani Hazretleri;
“Buraya hemen gül yagi getirin. Bülbül güle asiktir, derviste seyhine, asik gül kokusuna dayanamaz”, dedi.
Biraz sonra herkesin saskin bakislari arasinda Rufai Hazretleri “Ask, ask, ask deyip sema ederek havadan inmeye basladi. Geylani Hazretlerini görünce buynunu büktü, sükûnet buldu.
Ve ona “Ask nedir?”, diye soran o üç zata;
“Iste Ask budur” yanitini verdi.
Mevlana Hazretleri Sems Hazretlerinin manevi terbiyesi altinda iken nefsi mutmaine makamina geldigi vakit Sems Hazretleri gayet memnun olmus, Mevlana Hazretlerine;
“Ey Celaleddin! Günes döner, Dünya döner, Ay döner, dost döner, diye hitap edince Mevlana Hazretleri de sema etmistir.
Mevlana ve Sems Hazretleri arasindaki bu essiz sevgiyi ve muhabbeti hazmedemeyen kimseler hazirladiklari plani uygulamak için M.1255 yili Aralik ayinin soguk bir seherinde pusuya yattilar.
Sems ve Mevlana Hz. ise daldiklari manevi alemin sarhoslugu içerisinde iken hücrenin kapisi sert bir sekilde çalindi bu iki dost manevi alemin sarhoslugundan kendilerine gelerek birbirlerine baktilar disaridan bir ses Sems Hz.'lerini çagiriyordu.Sems Hz.leri; yerinden kalkti ve Mevlana Hazretlerine mubarek gözlerini dikmis aci aci bakiyordu;
- “Ey Celaleddin duyuyormusun beni dönüsü olmayan bir yola davet ediyorlar.” diyerek Mevlana Hz.ile vedalasip disari çikti. Mevlana Hz. sanki yerinde donup kalmisti. Ancak disaridan “Allah” diye bir nara duyunca kendine gelebildi Sems Hz.Sehitlik serbetini içmis Mevlana'nin ugrunda adadigi basini teslim etmisti ve Allah (c.c) takdiri yerini bulmustu.Sems Hz.'nin sesini isiten Mevlana derhal disari çikti.Disarda kimseyi göremedi ama kapinin önünde birkaç damla kan görünce heyecanindan oldugu yere yigiliverdi.
Disaridan gelen bu seslere Mevlana Hz.'nin yakinlari kosup geldiler yerde kendinden geçmis olan Mevlana'yi içeri aldilar.
Sems'i Tebrizi hazretlerine pusu kuranlar o essiz sultanin mübarek bogazini kesmislerdi Sems Hazretlerini yarali bir halde oradan götürüp güllük denilen (su andaki türbesinin oldugu yerde) kör bir kuyuya attilar. Bu büyük evliya o kör kuyu içerisinde çok sevdigi Rabbine doksandört yasinda teslim oldu. Bir müddet sonra kendine gelen Mevlana hazretleri (manen ) Sems hazretlerinin kör bir kuyuya atildigini çevresindekilere söyledi.
Mevlana hazretlerinin oglu Sultan Veled hazretleri müritleri toplayip, mübarek nâsini kuyudan çikarip yikadiktan sonra cenaze namazini Mevlana hazretleri kildirmistir. Mevlana Hz.leri Peygamber-ler öldükleri yere defn olurlar muktezasinca onlarin varisleride öldükleri yere defn olunur dedi ve kuyunun yan tarafindan bir merdiven boslugu açarak Sems Hz.lerini son nefesini verdigi su andaki türbesinin bulundugu yere (kuyunun içerisine) defnedilmistir. Mevlana'nin vefatindan sonra Sems Hazretlerinin mezari üzerine Selçuklular zamaninda bir türbe ve ona bitisik bir mescit yapilmistir.
Sems Hazretleri Konya'ya ilk gelisinde dört yil kalmisti.Fitne ve dedikodunun artmasindan sonra Sam'a gidince onsekiz ay kaldi. Ikinci defa Konya'ya gelisinde de bes yil kaldi. Sems Hazretleri Mevlana Hazretleri'nin seyri sülukunu bu kadar zaman içerisinde tamamlatmistir.
HAZRETİ MEVLANA'NIN BAKİ ALEME GÖÇÜSÜ
Hazreti Mevlana bir gün bir mecliste, ölüm ve ölüm ötesinden söz ederken:
Mü'minler ölmez, bir evden baska bir eve göç ederler, tasinirlar!.. deyince, orada bulunan Taceddin-i Erdebili:
Iyi de efendim, Cenab-i Hak: “Her nefs ölümü tadacaktir!” buyuruyor. Bunu nasil tevil edeceksiniz? diye sordu.
Bu soruda az da olsa bir itiraz kokusu vardi. Taceddin-i Erdebili'nin bu sorusuna söyle karsilik verdi Mevlana:
Evet, fakat, Cenab-i Hak her nefs diyor, her kalb demiyor. Sen ya kalb ol veya bir Mü'min kulun kalbinde yer et ki, mü'minin kalbi gibi ölmeyesin. Eger kalpazanlik edersen böyle kalbin nakdine ulasamazsin. Sen nefsin hevasina uyup gidersen ve nefsin bir aleti olursan, her nefs ölümü tadacaktir ayeti senin için söylenmis olur.
“Onun zatindan özge her sey helak olacaktir” ayetinde Cenab-i Hak kendini övmüyor. Bununla kullarina karsi kendini överek: Ben hep kalirim, sizler, hepiniz yok olup gideceksiniz demiyor. Kendi merhametine davet ediyor. Damlanin deryada kaybolmasi gibi siz de yok olmaktan müstesna olan zatinda tamamiyla yok olun, diyor.
Bu menkibeden çikarilmasi gereken netice su olsa gerektir:
Deryaya karisan damla, zahirde (görüntüde) yok olup gitmis gibi gözükür ama, aslinda gerçekten varliga ulasmis olur.
Kesretten vahdete (çokluktan teklige) ulasma hali bu.
Yok olup gitme diye bir sey yok!
Hazreti Mevlana'nin bu dünyaya veda etme belirtilerinin basladigi günlerde, esi Kira Hatun:
Hüdavendigar Hazretlerinin dünyayi hakikat ve manalarla doldurmasi için üç yüz, dörtyüz sene yasamasi gerekmez miydi? Diye dolup tasinca, insanligin piri Mevlana:
Sen ne diyorsun Kira Hatun? Biz ne Firavunuz, ne de Nemrut! Zindandan adam çikarmaya geldik bu dünyaya biz! Yoksa bu tas toprak aleminde isimiz ne bizim?
Ortada zavallilarin faydalari olmasaydi, bu tas toprak yurdunda bir an bile durmazdik ki!
Insanlara faydam dokunsun diye kaldim bu dünya zindaninda ben!
Yoksa zindan nerdeeee, ben nerde, kimin malini çalmisim ben? Demistir.
Insanlarin hayirlisi halka faydali olan kimsedir. Sözün en hayirlisi da kisa ve öz olandir. Ömrünü ask, muhabbet, vecd ve ibadetle geçiren asiklar sultani Mevlana Celaleddin Rumi(k.s), (M. 1285) senesinde hastalandi. Mevlana Celaleddin Rumi hazretleri hasta olup da ölüm dösegine yatinca yakin ve uzak bütün civar ve etrafindan dervisleri haber alip( Manevi olarak) Mevlana Hz.lerinin dergahina akin etmeye basladilar. O'nun bu hastaligi kirk gün kadar sürdü. Etrafinda bir çok hekimler, tedavisi için ne kadar ugrasiyorlarsa da, müspet bir netice almak mümkün olmuyordu:
Vefatinin yaklastigi siralarda Selçuklu sarayindan temsilciler, hekimler (Ekmeluddin Bey hekim) gönderilerek Mevlana Hz.lerine geçmis olsun dileklerini iletiyorlardi.Ziyaretine, hocasi Sadreddin Konevi ve sehrin ileri gelen alimleri geldiler:
“Allah'ü Teala (cc), acil sifalar versin. Insallah, en kisa zamanda sihhat bulursunuz! Zira siz, alemin ruhusunuz; alem sizinle hayat bulur!” dediler.
Mevlana Hazretleri de onlara:
Allah-i severim diyenden de sevdim diyenden de usandim. Ben dostuma gidiyorum. Sizler niyaz ederek benim yolumu kesiyorsunuz. Üzülmeyin ben vefat edince dügün dernek kurun, bundan sonra bugünde SEB-I ARUZ yapin buyurmuslardir.
Hüsameddin Çelebi anlatir:
“Mevlana Hazretleri'nin son günü idi. Fevkalade yigit bir delikanlinin, Üstadim Mevlana'nin bulundugu yerde belirdigini gördüm. Mevlana, kalkip bu delikanliyi karsilayarak bana; dösegi kaldirin!.. buyurdu. Ben hayret ettim.. çünkü Üstadim hasta idi.
O delikanlinin yanina varip:
Siz kimsiniz ki, Üstadim hasta yatagindan kalkarak, size istikbal eyledi(sizi karsiladi)... diye sordum.
O da:
Ben, Azrail'im Rabbimizin emrini yerine getirmek, Mevlana'yi öbür aleme davet etmek için geldim!.. dedi.
Üstadim Mevlana'da:
“Rabbimiz, beni kendi Hazretine davet ediyor! Artik gitmek zamani gelmistir. Ya Azrail! Çabuk ol! Beni Rabbime çabuk kavustur!”deyip, Kelime-i Sehadet'i getirdi ve bu fani hayata gözlerini yumdu.
M. 20 Aralik 1285 tarihinde 78 yasinda vefat etti. Allah rahmet etsin, sefaatlerine nail eylesin.
www.abdullahbaba.com 'dan alınmıştır. Daha Geniş Bilgiye Hz. Mevlana'nın
Hayatı Kitabından Ulaşabilirsiniz.