|
 |
|
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM |
|
|
|
HADİMUL İHVANI TALHA YALÇIN... |
|
|
|
|
|
 |
|
sabri babanın sohbeti 4 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KURBAN Kesmenin Hakikatı
İbrahim (as) İsmail (as) ‘i kurban edecekti fakat Cenabı Hakk diyet olarak ona cennetten koç gönderdi. O koçu kurban etti, İsmail (as)’i kurban etseydi. O günden bugüne kadar ve kıyamete kadar insanlar evlatlarını kurban etmek mecburiyetinde kalacağını söylerler.
Tabii Cenab-ı Hakk niye İbrahim(as) ’e İsmail(as) ’i kurban etmesine ruhsat vermedi? Tabi ilmi tasavvufta, bir yorum, doğrusunu Allah bilir. Çünkü İsmail (as)’ in alnında Nur-u Muhammedi vardı. O Nur-u Muhammedi elbette kişiden kişiye intikal edecektir. Nihayet Resulullah(sav) dünyaya gelecektir. Eğer o zaman İsmail(as) kurban olsaydı Nuru Muhammedi orada subut etmiş olurdu. Gelmesine imkan kalmazdı. Bir rivayet göre Efendimiz (sav) “Ben iki kurbanın evladıyım.” demiştir. İki kurbanın evladı; Biri kim? İsmail (as). Hz. İbrahim (as) ’in oğlu İsmail (as). İkinci kurban Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah ki Efendimiz (sav) ’in babası. O zamanda Abdulmuttalib’in 11 tane oğlu vardı ve oda adamıştı. Zemzem kuyusu bedid olmuştu, belirsiz bir hale gelmişti. Nerde olduğu belli değildi. Kapanmıştı. Kör etmişlerdi. Onun için Cenab-ı Hakk bana zemzem kuyusunu nasip ederse bende oğullarımdan bir tanesini kurban edeceğim. Netice itibari ile Cenab-ı Hakk ihsan etti ve zemzem kuyusunu çıkardı. Çıkardıktan sonra haliyle vaadini yerine getirmesi icab eder. Onun için karar verdi oğlu Abdullah’ı kurban etmeye. O zaman yaşayan alimler ulemalar toplandılar gittiler dediler ki “Yapma. İbrahim (as)’ in oğlu İsmail (as) yerine koç geldi, kurban etti. Sen ise oğlunu şimdi kurban edersen yeniden böyle bir adet çıkar yine evlatlarımızı kurban etmeye mecbur kalacağız.” Dediler ki “peki ne yapalım?” 10 deve ayırdı. Kura çekti. Yine kura Abdullah’a düştü.. “ne yapalım” dedi ulema dedi ki “arttır develeri” arttırdıkça 20 yaptı Abdullah’a düştü 30 yaptı Abdullah’a düştü 50 yaptı Abdullah’a düştü ne zaman 100 yaptı bu sefer develere düştü. Abdülmüttalib kalktı, o zaman 100 deveyi Abdullah’a diyet olarak kurban etti. Onları fakir fukaraya yedirdi. Onun için Cenab-ı Resulullah diyor ki “Ben iki kurbanın evladıyım” yani İsmail(as) ve Abdullah. Netice sırrı hakikatte bazı noktalar; Muhakkak ki kaderi ilahi bir insan diyet olarak gidecektir muhabbet ehline muhabbet kapısı açmak için. Onun için o kurban yerine gelmesi lazım ve netice itibari ile Kerbela’da efendimizin en sevdiği torun İmam-ı Hüseyin kurban oldu. Dinin içyüzünü öğrenmek bilmek her bir mümine farzı ayndır. Eğer bir insan az dahi olsa dinin hakikatini bilmez ise dinden imandan çıkması çok kolay olur fakat maalesef bunun üzerinde çok yüzeysel kalmış bu insan. Kimler? Bizlerde dahil. Yani dinin vazifelerini bile yerine getirmek bize ağır geliyor. Neden ağır geliyor? İşin aslını bilmiyoruz, temelde yattığı o hakikati bilmiyoruz, haberimiz yok. Bak ne anlattık, nedir bunlar? Bu hep manevi ve dünni hallerdir böyle bedenle alakası olmayan ruhla alakası olan şeylerdir. Beden gübredir gübre. En nadide yemeği yesen oda gübredir başka bişey değildir. Evet “ “ (Nebe-40) keşke bizde hayvan olsaydık ta bugün toprak olsaydık diyecek inanmayanlar. Çünkü orada hakikat tecelli edip meydana çıkacaktır. Allah’a iman edenler o Saltanatı İlahiye’ye kavuştukları zaman.
Bu fırsatı ganimet bilmeyip de böyle gaflette dolaşan, böyle sağda solda birkaç kere Estagfirullah demekle birkaç kere Kelime-i Tevhid demekle sanki kimbilir ne olmuş. Tavırlar takınıp da bütün gün 20 tane 30 tane sigara içip de bedenini kirleten etrafını kirleten insancıklar niye “ben iki ayakta dolaşıyorum ” diye düşünmeyen “niye Allah Beytullah’ı yaptı” ve gelin bunu ziyaret edin o çölün ortasında, o çırılçıplak kalmış Arafat dağı, gelin buraya dua edin demiş taa Adem(as) ’den bugüne kadar. Ve niye Cenab-ı Hakk İbrahim (as)’e demiş ki oğlunu kurban et. Çünkü İbrahim (as)’in evladı yoktu. Yarab bana bir evlat verirsen yerime halaf olsun. Onun için sevdiğimi kurban edeceğim. Peki nihayet verdi bir tane evlat. Evlat dünyaya geldikten sonra yüzünü, gözünü ona tebessüm ettikçe sevgi başladı. Hakk'a karşı muhabbet parçalandı. Hubbu Cah derler buna yahut Hubbu ulem evlat muhabbeti. “Aman evladım , Aman evladım” derken bize misaldir. Onlar peygamberdir. bu hallerden mahsundurlar. Fakat onlar bize örnek olarak gelmişlerdir bu dünyaya. Onun için Cenab-ı hak ona hatırlattı “Ey halilim! Hani seninle bi kontratım vardı bi zamanlar bana ne demiştin. Bana bir evlad ver, sevdiğimi sana kurban edeceğim. Hani sözün nerede?” Kalktı, uyandı. Ertesi gün, gene ertesi gün, gene. En nihayet kalktı 100 tane koç kurban etti. Kabul değil. rüya devam ediyor. 100 tane sığır kurban etti. “Olmadı” dedi. 100 deve kurban etti. “Olmadı” dedi. ”Sen bana sevdiğini kurban edecektin. Sen İsmail’i seviyorsun, İsmail gözünü açtıktan sonra aramızda olan muhabbet zedelendi” Onun için Cenab-ı Hakk diyor ki; “Ben haset değilim, Kıskancım. Bir kere ben seni seviyorum dedikten sonra ertesi gün başka tarafa bakmaya başladın mı ben buna dayanamam” diyor. Onun için madem ki beni seviyorsun bütün sevgini bana vereceksin. Sevdiklerini benim için seveceksin, Sevdiklerini benim için seveceksin. Onun için sen İsmail’i kurban etmezsen bu dava bitmez. Evet Halilullah Allah’ın dostu olmak kolay değil. Ve nihayet aldı oğlunu, götürdü Mina dağında mina meydanına. Kısa söyleyim hepiniz biliyorsunuz ve orada dolanıyor dolanıyor kendi niyetini yapmıştır o işi icra edicektir ama 7,8 yaşlarında nur topu gibi bir evladına nasıl desin ki gel evladım yat, ben seni keseyim. Fakat peygamber evladı, doğuştan peygamber bunlar,masum bunlar, babasının bu telaşını gördükçe “Baba bu telaşın nedir? Niye böyle dolanıyorsun? Söyle baba, derdine ben yardımcı olurum” “yok bişey evladım.” ısrar edince “evladım Allah seni onun namına kurban etmemi istedi”
“Baba, ne duruyorsun hemen beni Rabbıma ulaştır.” diyor “gecikirsen uzatırsan belki benim fikrimde döner.” Ve o zaman Kabe’ye teveccüh ederek yatırdı. İsmail (as) :
“Baba ne olur elimi ayağımı bağla. Belki bıçağın acısından tepinirimde seni rahatsız ederim. Bir tarafını incitirim, onun için elimi ayağımı bağla. Baba, gözüme bir örtü koy belki göz göze gelirsek baba şefkati, kabarır, yine bıçağı çekemezsin”
Öyle bir manzara ki dil anlatamaz. Yaşamak lazım. Nihayet bıçağı çekince keman yayı gibi kaydı, bir kılına zarar gelmedi. Bir daha çekti, gene öyle. Bir daha çekti, gene öyle. Acaba bıçak körmüdür diye baktı yanındaki taşı ikiye böldü. Ey mübarek taşı keserde bu yumuşak şeyi niye kesmiyorsun. ”Ey İbrahim biz Allah’ın emri ile iş görüyoruz. Rabbim bana dedi SAKIN HA! kesme bir kılına zarar verme İsmail’in, eğer bir kılına zarar verirsen ebedi cehennemde yanarsın dedi” evet lahavle velakuvvete illabillahilaliyyilazim. Kuvvet ve kudret ancak Rabbındır, her şey Rabbımızın emriyle olur, kul vasıtadır. Her şey bir vasıtadır. Bu telaş içinde Rabbım bana hem İsmail’i kurban et der hem bıçağı kestirtmiyor. Bu hal içre İbrahim böyle bir hale girdi ki ne yapacağını şaşırmıştı. İşte o esnada bi tekbir sesi:
“ ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER LAİLAHEİLLALLAH HUVALLAHU EKBER ALLAHU EKBER VELİLLAHİLHAMD”
“ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER” sesi gelince baktı yukarıya doğru baktı ki Cebrail bir koçla geliyor
İbrahim (as) :
“LAİLAHEİLLALLAH HUVALLAHU EKBER” dedi.
Kurban yerinde yatan İsmail (as) de:
“ALLAHU EKBER VELİLLAHİLHAMD” dedi
Evet okuduğumuz tekbirin hali hakikati bu. Mana “Allah büyüktür. Allah’tan başka Allah yoktur.Biz Allah’a hamd edendeniz” diye türkçesi. O değil! O değil! mesele bu manzarayı yaşamak meselesidir. Koçun geldiğini görmeli, İbrahim’i görmeli, Cebrail’i görmeli, İsmail’i görmeli, o tekbiri okurken bu hali yaşamalı. Ben bu kadar tekbir getirdim. Getirdin de nedir? Hem bir taraftan kalbin dedikodu ile meşgul hem tekbir. O hali yavaş yavaş ruhumuz işlemeli onlarla beraber olmalıyız. Niçin bu tekbir neden, ne zaman olmuştur? İşte bu zaman olmuştur. Diye diye inşallah diye diye o güzel maneviyata ulaşıcağız.
“ALLAHU EKBER VELİLLAHİLHAMD” evet o zaman Cebrail (as) geldi. ”Ya Halilullah Allah’ın sana selamı var. Diyet olarak bu koçu gönderdi Cenab-ı Hakk.”
Onu kurban etti ve İsmail kalktı “baba sen ne zaman bu emri aldın?”
“evladım rüyamda aldım ” dedi.
“Baba, insan sevdiğinin yanında uyurmu?” dedi
Evet yatıp da kalkmayan. 8 saat 7 saat yatıp da uyanmayanların kulakları çınlasın. Yani insan sevdiğinin yanında uyur mu? Rabbına aşık olan bir insan uzanıp da yüzü koyun böyle saatlerce hor hor uyur mu? Sabah namazı kaçar, bilmem ne kaçar. Kıyamete yakın Müslümanların hali, Allah cümlemizi gafletten uyandırsın.
Tabii “Baba, insan sevdiğinin yanında uyur mu? Baba sen Rabbini gördün mü? Baba Rabbini sana göstereyim mi?” demesiyle beraber Nikab’ı kaldırdı Cenab-ı Hakk’ın cemalini seyrettiler. Hemen ikisi de secdeye kapandılar. Evet onun için canını Hakk’a kurban eyleyen Cenab-ı Hakk’ın istediği bizden et ve kan değildir. Evet bu bir vecibedir, yerine gelecektir. Onun için o kurbanı keserken az veya çok dikkatli olmalı. O manzarayı düşünmeli. Cenab-ı Hakk bizden teslimiyet istiyor. Teslimiyet istiyor. Evet her şeyimizle ona teslim olmalıyız. Çünkü mecburuz bir gün ona teslim olmaya, mecbur olacağız bir gün ona teslim olmaya. Bir gün gelecek bu vade yetecek ve o zaman boynumuzu uzatacağız fakat evet geçenlerde dedik ki “ben canımı vermem rabbimi görmeyince. Ya Azrail! Senin ne işin var benim yanımda ?” işte o hale ulaşmalı yani Azrail geldiği zaman
-Ne?
-Canını!
-Evet canım zaten feda etmişim ben canımı cananıma fakat senin ne işin aramızda
işte o sözü söyleyebilecek duruma gelmelidir Müslüman. Bu vakit ehli hal yoksa ben tarikat ehliyim, ben dervişim, ben şuyum, ben buyum, bunlar hepsi boş şeyler. Gönülde o rasih hal var mı?. Var mı? Yaşayabiliyor musun? İsterse gece isterse gündüz. İstersen hiçbir isim taşıma. Etiket lazım değil. Etiket çok. Hakikat lazım. Cenab-ı Hakk cümlemizi o hakikate ulaştırsın. Evet bayram ve kurban budur. Kurbandan murad vecibeler hepsi yerine. Gücü yeten bir insan yapacaktır kurbanını kesecektir. Allah’ın emrettiği şekilde parçalayacaktır, dağıtacaktır. Fakat unutmayalım Cenab-ı Hakk bizden et ve kan istemiyor. Teslimiyet istiyor. Nasıl ki o kuzu boynunu uzatıyorsa, bizde rabbimizin emrine öyle mutii ve öyle boynumuzu uzatmalıyız. Muhabbetullah kalbimizde tecelli etmeli. Yabanda dolaşmayalım.Sırrı hakikate ulaşanlardan bizleri Cenab-ı Hakk ayırmasın. O hakikati yaşayanlardan eylesin. Allah cümlenizden razı olsun. Daha şimdiden bayramınız kutlu olsun. Lillahilfatiha
21 MART 1999 |
|
|
|
|
|
|
 |
|
RUFAİ-KADİR-İ |
|
|
|
|
|
|
DESTUR İLE AÇILIR OCAĞIMIZ
HAZRETİ PİRDİR ŞAZELİMİZ ÜSTADIMIZ
|
|
|
|
|
|
 |
|
EDEB YA HU |
|
|
|
|
|
|
edeb bir taç imiş nur-u hüdadan
giy ol tacı hemin ol her beladan.. |
|
|
|
|
|
 |
|
RUFAİ KADİR-İ MEŞAHİLERİ |
|
|
|
|
|
|
şeyh seyyid mahmut fehmi
şeyh bahaeddin-i veli
şeyhül azam sabri kır rifai
şeyh nuri sultan |
|
|
|
|